-
1 yara almak
а) быть ра́ненымб) получи́ть пробо́инуgemi derin bir yara almıştır — су́дно получи́ло глубо́кую пробо́ину
-
2 yara
ра́на (ж)* * *1) ра́на; ране́ниеyara işlemek — гнои́ться ( о ране)
yara kapanmak — зажива́ть, зарубцева́ться, зараста́ть - о ра́не
açık yara — откры́тая ра́на
ağır yara — тяжёлое ране́ние
bıçak yarası — ножева́я ра́на
gönül yarası — серде́чная ра́на
kanayan yara — кровоточа́щая ра́на
2) дыра́, пробо́ина3) боль, страда́ние; го́реyara açmak — нанести́ ра́ну, ра́нить тж. перен.
yarasını deşmek — береди́ть чьи-л. ра́ны
yaraya şifa vermek — исцеля́ть тж. перен.
yarayı tazelemek — а) береди́ть ра́ну; б) береди́ть ду́шу / серде́чные ра́ны, расстра́ивать тяжёлыми воспомина́ниями
yaraya tuz biber ekmek — ≈ сы́пать соль на ра́ну, растравля́ть душе́вную ра́ну
••yarası olan gocunur — погов. ≈ на во́ре ша́пка гори́т
-
3 fitil
фити́ль (м)* * *1) фити́ль, шнурfitili ateşlemek — зажига́ть / поджига́ть фити́ль
fitili yükseltmek — вы́крутить / подня́ть фити́ль (лампы, ночника)
ateşleme fitili — огнепрово́дный шнур
2) запа́л (у пушки и т. п.)3) ко́рпияyara fitili — ко́рпия для ран
4) фарм. свеча́, све́чи••- fitili almak
- fitil fitil burnundan gelmek
- fitil gibi
- fitil gibi sarhoş
- fitil sokmak
- fitil vermek -
4 derin
в разн. знач. глубо́кийderin bir bahis — серьёзная бесе́да
derin bir bilgin — большо́й учёный; большо́й знато́к
derin bir etki — глубо́кое впечатле́ние
derin bir kuyu — глубо́кий коло́дец
derin bir nefes almak — а) глубоко́ вздохну́ть; б) перевести́ дух, облегчённо вздохну́ть
derin bir sevgi — си́льная любо́вь
derin bir uyku — глубо́кий сон
derin bir yara — глубо́кая ра́на
derin derin düşünmek — а) глубоко́ заду́маться; б) иска́ть вы́ход из созда́вшегося [тяжёлого] положе́ния
derin düşüncelere dalmak — погрузи́ться в [глубо́кое] разду́мье; заду́маться
- ı derin düşünmek — всесторо́нне (глубоко́) обду́мывать что
derin inceleme(ler) — глубо́кие (всесторо́нние) иссле́дования
derin manalı — глубокомы́сленный
derin saygılarımızla — с глубо́ким уваже́нием
См. также в других словарях:
yara almak — 1) yaralanmak Beyzade sağ salim kurtulacak ama İbiş ağır bir yara alacaktı. T. Buğra 2) mec. itibar kaybetmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yara — is. 1) Keskin bir şeyle veya bir vuruşla vücutta oluşan derin kesik Mendilimi bir çatkı şekline sokarak başıma, yaramın üzerine sardım. R. H. Karay 2) Bir şeyin iç veya dış yüzünde herhangi bir etki ile oluşan ve tehlikeli olabilen oyuk, gedik,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır yara almak — 1) kavgada veya savaşta önemli ölçüde zarar görmek 2) bir olayda beklenmeyen sıkıntılı ve olumsuz bir duruma düşmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır yara — is. 1) Bedendeki derin ve ciddi yara 2) mec. Bir olay sonunda varılan olumsuz durum Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller ağır yara almak … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
toplamak — i 1) Bir araya getirmek Şairin bütün eserlerini, bütün hatıralarını toplayacak. O. S. Orhon 2) nsz Devşirmek Kırlardan çiçek topladık. 3) Devşirip kaldırmak Sofrayı toplamak. Yatakları toplamak. 4) Dağınıklıktan kurtarmak Bu odayı biraz toplamak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır — sf. 1) Tartıda çok çeken, hafif karşıtı Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır. 2) Çapı, boyutları büyük Ağır top. Ağır tank. 3) mec. Değeri çok olan, gösterişli Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi … Çağatay Osmanlı Sözlük
bant — is., dı, Fr. bande 1) Yapılış özelliğine göre sarma, yapıştırma vb. işlerde kullanılan düz, ensiz, yassı bağ, şerit, izole bant 2) Yara üzerine yapıştırılan özel olarak hazırlanmış ilaçlı küçük şerit 3) Ses alma aygıtlarında seslerin kaydı için… … Çağatay Osmanlı Sözlük
fitil — is., Ar. fetīl 1) Lambada, kandilde ve mumda yağın, çakmakta benzinin yanmasını sağlayan, türlü biçimlerde bükülmüş veya dokunmuş pamuktan yapılan genellikle yağ çekici madde Lambanın fitili biraz daha açılmış. Y. Z. Ortaç 2) Derin yaraların… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaynamak — nsz 1) Bir sıvı, sıcaklığı belli bir dereceyi bulduğunda buhar durumuna geçerek fokurdamak Su, 100 °C de kaynar. 2) Yiyecek, içecek pişmek, haşlanmak Doktorun sade kaynamış kahvesini söylemesini bekledi ve garson gider gitmez konuştu. T. Buğra 3) … Çağatay Osmanlı Sözlük
soymuk — is., ğu, bit. b. 1) Damarlı bitkilerin kök, gövde ve yapraklarında, ongun besi suyunu ileten borularla, yakın hücrelerden ve bunların arasını dolduran özek dokudan oluşan tabaka 2) hlk. Çam ağacının çiğnenip emilen iç kabuğu ve bunu almak için… … Çağatay Osmanlı Sözlük